1873’te açtı gözlerini milli şairimiz. İlk önce Rağıf oldu, vaktiyle Akif. 4 yaşında başladı eğitimine, gün geçtikçe aşık oldu edebiyata, Milletine. Seneler geçti, hasta adam ölüme yaklaştı. Bırakmadı milletini, cemiyetlere girdi. Gerek kuvvet, gerek ilim, verdi her şeyini. Milletin şairiydi, bırakmadı milletini. Ona vardı ihtiyaç, kndırmadı kendini. Dilekler gerçekleşti, hasta adam iyileşti. Onunkisi bir sevda, dedi duralım daha. Biraz zaman geçince, ihtiyaç vardı ona. Dediler yeni devlet, tek çare budur millet. Dokundu ilmek ilmek, Bir Meclis ve cumhuriyet. Halk seçti vekilini, kuruldu demokrasi. Oldu milletin vekili, hem şairdi hem katip. Son nefesine kadar, çalıştı oldu hatip. Kalemi çok severdi, şiir ile büyülerdi. Onun gür çıkan sesi, yüreğinden gelendi. Devlet kuruldu tamam, özgürlük lazım olan. Direniş gereklidir, Türkün gücü aslolan. Vakit az marş yazılsın, tüm yerlere asılsın. Milletin her parçasına, birer birer kazılsın. Çıksın gelsin şairler, segilensin hünerler. Duydu Akif aldırmadı, para için olmaz tadı. Yalvardılar, yakardılar, yatak döşek yazdırdılar. Tüm millet hayran kaldı, nice adamlar ağladı. Gözden yaş döküldükçe, yürekler kan bağladı. İşte Türkün sesiydi, devletin bestesiydi. Zaman geçti su gibi, Akif’i herkes bildi. Tüm milletin sevdiği, gözde bir şair idi. Kalktı gitti Mısır’a, öğretmenlik yapmaya. Kendindeki tüm ilmi, çocuklara dağıtmaya. Geçti bir hayli zaman, kapıldı hastalığa. Ne doktorlar gezdi de, yoktu çare siroz’a. Biraz yattı hasta, fakat dayanamadı fazla. 1936’da, kavuştu ruhu Hakk’a. Verdi bu millete her şeyini, kazadırdı benliğini. Son nefesine kadar, istedi ilmi, bilmi. Sonunda oldu arzusu, alnı gördü arşı. Bir daha yazdırmasın, Allah İstiklal Marşı.
Henüz ölmemişken diye başladı yazısına, bir şeyler daha bırakmak istiyordu bu dünyaya. Kanser olduğunu öğrendiğinden itibaren karamsar bir halde oturup vahlanmak yerine tüm hayatı boyunca yazdığı eserlerin neredeyse iki katını yazmıştı. Yazmaya da devam ediyordu asla öleceğine inanmayan yazar. Daha yeni doğan bir bebekken başladı sancılarım diye devam etti. Haklıydı. Henüz yeni doğmuşken garip hastalıklar peşini bırakmıyor, hastane ona hapis oluyordu adeta. Geçmişine dair pek bir anı hatırlamayan yazar hastanenin her köşesini, her bakıcısını adeta ezbere biliyordu. Yattığı odayı, alamadığı nefesi, tüm dünyası olan oyuncaklarını… Yazar devam etti. Böyle gelip geçti seneler, ben dünyadan habersiz. Bağlamışlar her yerime kabloları, kelepçe gibi fakat hayatta kalmayı istediğimden şüpheliyim diyordu. O zamanlardan gördüğünü hissediyordu acıyı. Her seferinde ziyaretine gelen dedesinin ağlamalarından anlamıştı çok yaşamayacağını. Buna rağmen inat ettim ya, etmez olaydım. Şimdiye kadar bir şe
Yorumlar
Yorum Gönder